İş Kanunu kapsamında bir işveren nezdinde iş sözleşmesi ile çalışan kişiler işçi sıfatına sahip olmakta ve çalışma koşullarına ilişkin hakları ve yükümlülükleri yasa ile düzenlenmektedir. İş hukukunun temeli işyeri çalışma şartlarını düzenlemek, iş sözleşmesinin karşılıklı tarafları olan işçi ve işverenin hak ve yükümlülüklerini belirlemek ve çeşitli alanlarda emredici kanun hükümleri ile sözleşme serbestisini sınırlandırarak işçi ve işveren taraflarının karşılıklı sömürüsünün önüne geçmektir. Ülkemizdeki çalışma koşulları ve işsizlik sorunu gibi durumlar göz önüne alındığında daha çok korunmaya ihtiyaç duyan tarafın işçi tarafı olduğu görülmekte ve bu da yasa koyucuyu işçi lehine düzenlemeler yapmaya yöneltmektedir. Tabiki iş sözleşmesi de karşılıklı borç ve yükümlülükler doğuran bir akit olduğundan işveren tarafın da hakları yasayla korunmakta; fakat yasanın işçiyi koruyucu emredici hükümleri yanında işçi lehine yorum ilkesi de yerleşiklik kazanmış bir içtihat olarak uygulanmaktadır.
İş hukukunda sıklıkla karşılaşılan uyuşmazlıklar genellikle sözleşmenin işçi tarafının haklarının yerine getirilmemesinden doğmakta olup, işçinin yaptığı işin karşılığı olarak hak kazandığı ücretini hiç veya gereği gibi tam ya da gününde tahsil edememesi, fazla çalışması karşılığının kendisine ödenmemesi, iş akdinin sona erdiği durumlarda kıdem ve ihbar tazminatının tahsili, geçersiz fesih hallerinde işe iade prosedürü gibi haller çoğaltılabilecek örnekler olup akla ilk gelenler olmaktadır.
İş Mahkemeleri Kanunu ile yapılan düzenleme ile kanuna, bireysel veya toplu iş sözleşmesine dayanan işçi veya işveren alacağı ve tazminatı ile işe iade talebiyle açılan davalarda, arabulucuya başvurulmuş olması dava şartı olarak düzenlenmiştir. Dolayısı ile işçi veya işveren taraf olsun fark etmeksizin yukarıda sayılı hallerde öncelikle arabulucuya başvurulmuş olması zorunluluk haline getirilmiş ve ancak arabuluculuk süreci sonunda anlaşma sağlanamaması halinde mahkemeye başvurularak dava yoluna gidilebilmesi mümkün kılınmıştır. Dava şartı olan arabulucuya başvuru yukarıda sayılı uyuşmazlıklar bakımından zorunlu olup, iş kazası veya meslek hastalığından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat ile bunlarla ilgili tespit, itiraz ve rücu davaları hakkında uygulanmamaktadır.
Bu doğrultuda Aksoy Hukuk Bürosu olarak biz, hem işçi hem işveren müvekkillerimizi gerekli ise zorunlu arabuluculuk sürecinde temsil etmekte ve dava ikamesi söz konusu olduğunda da tüm dava aşamalarının takibini sağlamaktayız. Tarafların karşılıklı uzlaşma sağlayabilecekleri durumlarda müvekkillerimize dava ikamesinden evvel önleyici hukuki danışmanlık hizmeti sunmaktayız.
İşveren müvekkillerimizin mevzuata hakim olabilmeleri adına güncel değişikliklere ilişkin bilgilendirmelerimiz ve işyeri çalışma koşullarının yasaya uygun hale getirilmesi, çalışanlara karşı hak ve yükümlülükler konusunda aydınlatılmaları ve iş sözleşmelerinin düzenlenmesi, incelenmesi ile iş akdinin fesih ile sonuçlanacağı hallerde hukuki danışmanlık hizmeti sağlamaktayız.
İş hukuku ile iç içe geçmiş bir disiplin de sosyal güvenlik hukukudur. İş sözleşmesiyle ortaya çıkan işçi-işveren ilişkisinin doğal sonucu olan sosyal güvenlik, Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (International Labour Organisation) 1944 Philadelphia Konferansında yaptığı tanımlamaya göre hastalık, işsizlik, yaşlılık, ölüm sebebiyle geçici veya sürekli olarak kazançtan yoksun kalması durumunda düşeceği yoksulluğa karşı, çocuk sayısının artması ve analık halinde korunmasına ilişkin alınması gereken önlemler sistemidir. Biz de ülkemizdeki mevcut sosyal güvenlik sistemi doğrultusunda müvekkillerimizin sahip olduğu hak ve yükümlülüklere ilişkin danışmanlık hizmeti sağlamaktayız. Sigortalı işe giriş ve işten çıkış işlemlerinin mevzuata uygunluğunun denetimi, iş kazası ve meslek hastalığı süreçlerin yönetimi ile hak sahiplerinin temsili, iş kazası ve meslek hastalığında kusur oranları, işverenlerin hukuki sorumlulukları, idari para cezası tahakkuku, itiraz, zamanaşımı, hukuki süreçlerin yönetimi gibi konularda hizmet vermekteyiz.